Bu sene Erzincan'in sicagi yamandi. Insafsiz
Gunes, daglari, ovalari, yollari cayir cayir yakiyordu.
Otlar sararmis, dereler kurumustu. Sukur kitlik inmemisti
topraga, Hasat yerindeydi. Hatta dut ve ceviz agaclari gecen
senelerden daha fazla mahsul vermisti. Onlarinda bahcesinde
dut ve ceviz agaclari vardi. Dut agaclarini Muhammet alti
yasindayken, dedesi Murtaza Aga ile birlikte dikmisti. Ceviz
Agaclarinda Murtaza Aga'nin babasi Yusuf Aga, Murtaza Aga
cocukken dikmisti. Simdi dallari salkim salkim meyveyle
dolu bu agaclar, gunesin altinda siddetli bir aciyla feryat
ediyorlardi. Olgunlasan meyvelerde istemeye istemeye dallarindan
kopup topraga dusuyor, akibetlerini bekliyorlardi. Rabia
Ana, olgunlasip topraga dusmus meyveleri toplamak icin elindeki
bakir tasla, merdivenlerden indi. Meyveleri toplamaya basladi.
Birkac dakika icinde bakir tas agzina kadar meyve ile doldu.
Rabia Ana tasi iceri goturmek icin dogruldu. Belinde siddetli
bir agri hissetti. Ayakta fazla kalmayip kapi onundeki hasir
mindere oturdu. Sonrada evin icindeki gelinine bagirdi.
-Fatma, Fatma Fatma, kaynanasinin sesini duyar duymaz mutfaktaki
isini birakarak kapi onune kostu. -Buyur Ana Rabia Ana elindeki
tasi uzatarak -Su tasi al gotur. Cevizleri sec cuvala at.
Dutlari yikama yikadinmi tadi gider, yenmez. Fatma kaynanasinin
yuzune bakarak -Ama dut boyle tozlu toprakli yenmezki ana,
dedi. Rabia Ana, bu sozun uzerine, kaslarini gozlerine dogru
yumarak Fatma'ya bakti. -Benden iyimi bilecen kizim. Sen
daha dogmamisken biz dutu topraga bulayip yerdik. Dedigimi
yap, fazlada konusma. Fatma, Kaynanasinin bu sert sozlerine
uzuldu. Ici meyve dolu tasi alarak iceri gitti. Fatma, kaynanasindan
sert sozler duymaya alismisti. Bu sozlere uzulurdu ama uzuntusunu
belli etmedi. Belli etmemesi de gerekirdi. Eger gelin uzuldugunu,
burkuldugunu belli ederse, kaynana gelini daha buyuk bir
hirsla ezer, dunyayi gelinine dar ederdi. Bu gelin kaynana
husumeti yalniz bu evde boyle degildi. Anadolu'da hangi
evin kapisini calsaniz mutlaka bu husumetin aynindan bir
tane gorurdunuz. Hele, savas baslayip, analar gencecik ogullarini
"Insallah doner" umudu ile dusmanla dovusmeye
yollayinca, analarin beyinlerinde baslayan kara umutsuzluklar,
evlerdeki karsilikli husumete donusmustu. Gelinlerin sucu
neydi.? Iste bunu analara anlatamazdiniz. Onlar Anadolu
anasiydi. Onlar kendi bildiklerinden sasmayan, ezile ezile
ezmeyi, yenile yenile yenmeyi ogrenmis, en gucsuz, en zayif
zamanlarinda bile toprak gibi diri kaya gibi saglam kalabilen
mukemmel insanlardi. Rabia Ana oglu, Muhammet savasa gitmeden
once, daha uysal, daha agirbasli idi. Buyuk acilarin dortnala
uzerine geldigi zamanlarda bile buyuk sabir ornekleri gosterirdi.
Kolay kolay kizmaz, buyuk ile buyuk, kucuk ile kucuk olurdu.
Gulucugu yuzunden dusmezdi. Muhammedi elinden bir yildiz
gibi kayip gidince hayata dusman oldu. Asilesti, huysuzlasti,
gozlerindeki isiltinin yerini, iri iri damlalar aldi. Haksizda
degildi. Giden, agaca bagli essek, sabana takili okuz -2-
degildi ki. Evlat. Dokuz ay karninda tasinan, yedirilen,
giydirilen, cilesine ortak olunan, koskoca bir umut. Rabia
Ana'nin hali boyleydi. Fatma kaynanasinin halinden anladigi
icin, kaynanasinin hatalarina goz yumardi. Karsilik vermez,
sabrinin butun gucuyle, guzel gunler icin dua ederdi. Hem
kendine, hemde bir Anadolu gelinine yakisani yapardi. Aslinda
Fatma'nin da hali hic kolay degildi. O koskoca bilinmezligin
ortasina, o'da aslan gibi yigidini atmisti. Icinde "birgun
donecek" diye bir umut vardi ama savas denen o kesmekesten
kolay kolay donen olmuyordu. Donenlerde gittikleri gibi
gelmezdi. Ya bedenlerinden bir parca koyarlardi savas meydanina
ada akillarinin tumunu. Rabia Ana, kapinin onundeki hasir
minderde oturuyordu. Koynundan tutun tabakasini cikartip,
bir sigara sardi. Kibritini cikarip sigarasini yakti. Kibrit
kesesini koynuna atarken elinin uzerindeki yara izlerine
dikkatini verdi. Bu izler tas duvarin yaninda duran gul
agacini dikerken eline batmis dikenlerin yarasindan kalma
izlerdi. Bu izler Rabia Anayi Gul agacini diktigi gunlere
goturdu. Muhammed'inin yaninda oldugu gunlere. Bu gul agacini
Muhammet, Bakirci Zeynel'in kapisinin onunde bulmustu. Agac
yureginden vurulmus garip bir cocuk gibi yol kenarinda yatarken
Muhammed agaca acimis, alip eve getirmisti. Sonrada Anasi
Rabia Hatun ile duvar kenarina dikmislerdi. Rabia Ana ne
kadar "bu agac yipranmis, cicek vermez desede"
agac dikildiginin ikinci senesi tam 14 tane gul acmisti.
Tam ondort kirmizi gul. Rabia Ana bu agaca Muhammed'imin
uguru derdi. Kendine gore hakliydi da. Bu agacin eve geldigi
sene ordekcilerle aralarindaki tarla meselesi cozulmustu.
Daha da guzeli bu agacin geldigi sene Muhammet Fatma'yi
eve gelin getirmisti. Ah o dugun Ah, Belki de Rabia Ana'nin
en mutlu gunuydu. Nasil mutlu olmasin oglunun muruvveti
gozlerinin onundeydi. Ne guzelde cayda cira oynamisti kadinlar
ellerinde mesalelerle Elazig'dan, Adiyaman'dan, Dersim'den,
Malatya'dan, akrabalar gelmisti. Coluk cocuk doluydu etraf
civil, civildi. Genc kizlar, uzum serbetiyle, tuzlu leblebi
dagitiyorlardi konuklara. Yeniliyor, iciliyor, gulunuyordu.
Ne guzel gunlerdi. Gunes selam vererek doguyor, ay gulerek
ortaliga beyazini saciyordu. Dertler kucuk, sevincler buyuktu.
Taa ki o kara gune kadar. O gun, yaz ortasi olmasina ragmen
gun gunes gorulmemisti ortalikta. Sivas tarafindan keskinmi
keskin bir ruzgar esiyordu. Herkesin icinde siddetli bir
huzursuzluk vardi. Kotu birseylerin olacagi belli idi. Insanlarin
isine gucune daldigi bir vakit, Cakir Imam, Camiinin minaresinden
tum mahalleye seslendi. -Ey ahali, Her evden bir resit kisi
bir saate kadar camiinin avlusunda olsun. Duyanlar duymayanlara
soylesin. Ahali, haberin kotu oldugunu, imamin sesinin titreyisinden
anlamisti zaten. Caresiz her evden bir resit kisi camiinin
avlusuna gitti. Avlu bir saate kalmadan tiklim tiklim doldu.
Camide toplanmis insanlar, meselenin ne oldugunu merak ediyorlardi.
Ta ki imam, yanindaki kisiyle avluya cikana kadar. Ahalinin
meraki imamin yanindaki, uzun boylu, esmer, bakislarindan
Anadolu cocugu oldugu belli olan, gri uniformali delikanliyi
gorunce yerini, cehennem dehlizi gibi karanlik bir umutsuzluga
birakti. Bu umutsuzluk birkac saniye icinde, gozyaslari
ve sozler olarak, ortaya cikmayla basladi. Avludaki ahalinin
huzursuzlugunu farkeden imam,halka seslendi. -Burada Allah'in
yuce izni ve inayetiyle, onemli bir memleket meselesini
konusmak icin toplandik. Benimde mesele hakkinda pek bir
bilgim olmadigi icin -3- sozu, aramizda bulunan misafirimize
birakiyorum. Iyi dinleyiniz. Konugumuzun soyleyecekleri
hepimizi ilgilendiriyor. Konuk sozlerine baslamadan once,
cakir gozleriyle ahaliyi birkac saniye suzdu. Ahalinin gozlerindeki
karanliga bakarak, gencecik sesi ile konusmaya basladi.
-Oncelikle Allah'in selami, rahmeti ve bereketi, sizin ve
tum Muslu-manlarin uzerine olsun. Ayrica tum Anadolu ahalisine,
Padisahimiz Mehmet Vahdeddin Han ve Ankara'da Yurdumuzu
ve halkimizi, her turlu kotulukten korumak icin calisan
pasalarimizin selami var. Sizinde bildiginiz gibi memleketimiz
kaynamakta olan bir kazandir. Milletimizin dusmani olan
kafirler, yurdumuzu dort bir taraftan sarmak uzeredirler.
Eger, bu topraklarin ekmegini yiyen bu vatanin evlatlari
olan sizler boyle durur, memleketimiz, canimiz, irzimiz
ve de yuce kitabimiz Kur'an icin bir araya gelip, kafire
kursun savurmazsak, burnumuzun dibine kadar girecek olan
kafir, tarlalarimiza el koyacak, mallarimizi yagmalayacak,
genc kizlarimiza, gelinlerimize, kadinlarimiza uckur cozecektir.
Allah'tan dilegim sozlerimin muhimligini kavramanizdir.
Iste durum boyle. Oyle buyuk bir tehlikedeyiz ki sozler
bile bu tehlikeyi anlatmaya az gelir. Ama sozlerimin fenaligi
sakin sizi korkutmasin. Biz gucsuz, aciz, mezara talip insanlar
degiliz. Allah'in verdigi iman en buyuk gucumuzdur. Kumandanlarimiz
akli basinda, caliskan, dualari halkin kurtulusu olan ulu
kisilerdir. Askerlerimiz azimli ve kuvvetlidir. Kafirin
basini ezmemiz icin hicbir sebep yoktur. Onlarin silahi
varsa bizimde var, onlarin askeri varsa bizimde var. Daha
muhimi Yuce Mevla'mizin yardimi uzerimizdedir. Ama bir hakikat
varki askerimiz tam manasiyla toplanmamistir. Ben bir evladiniz
olarak sizden, kafirlerin basini ezmemiz icin, ogullarinizi
orduya kaydettirmenizi bildirmek icin pasalarim tarafindan
elci gonderildim. Memleket, Mevla'mizin yardimi ve evlatlarimizin
gayreti ile kurtarilacaktir. Benim sozum bu kadardir. Sizden
sozu olan varsa soylesin. Ugultularla kaynayan toplulugun
icinden Zeynel Aga soze atildi. Konusurken sesi titriyordu.
Gozleri de dolmustu. -Kumandanim, Ben asker masker veremem.
Kumandan, bakislarinin sertliligini, sesinin tonuyla birlestirerek
bagirdi. -Nedenmis o efendi. Zeynel Aga cevap verdi. -Yasim
yetmisiki, Ayakta durmaya sabani tutmaya mecalim yok. Evde
yedi nufusuz. Evi ondokuzuna yeni basan oglum idare eder.
Eger ben onu savasa gonderirsem evdekilere kim bakacak.
Zeynel Aga'nin sozleri biter bitmez, ortaya Nohutcu Hasan
atildi. Siniri gozlerinden okunuyordu. -Babamin iki karisi
vardi. Ben ikincisindenim. Babam ikinci kariyi, birinciden
mahsul alamiyor diye nikahlamis. Sukur, anam bereketli cikmis.
Babamin muradi olmus. Biz onbir kardestik. Sekizi erkekti.
Simdi ben haric hepsi toprakta. Su harpten o harbe kosar
dururlardi. Mezarlari nerede onu bile bilmeyiz. Durum boyle
iste kumandan bey. Bir ben kaldim erkek kardeslerimin arasinda
sag. Ben altmisdordumdeyim. Iki tane aslan gibi erim, uc
tane gul gibi kizim var. Benden ruh cekilince, onlar evimin
diregi olacaklar. Onlar soyumu surdurecekler. Anlayacagin
kumandan bey ben erlerimin, kizlarimin dizlerinin dibinde
olecegim. Evlatlarimi genc yaslarinda -4- bile bile olume
yollayamam. Git sozlerimi nereye iletirsen ilet. Baska sozum
yoktur. Nohutcu Hasan Aga'nin sozleri, kaynayan toplulugu
iyice karistirdi. Kalabaligin icinde "Ben evladimi
olume gondermem" Bir evlat kolaymi yetisiyor"
gibi ugultular yukseliyordu. Toplulugun gidisati Kumandanin
sinirlerini gerdi. Kumandan, sert bakislarini ahali uzerinde
gezdirerek konusmaya basladi. Kumandan sesi tehditvari bir
sertlik tasiyordu. -Halinizden anladigim sudur ki hicbiriniz
topragimizi, namusumuzu ve ezanimizi kurtarmak icin kurmakta
oldugumuz orduya asker verme niyetinde degilsiniz. Sunu
bilmenizi ister kim ki tutmakta oldugunuz hal Devlete isyandan
baska bir sey degildir. Evlattan ayrilmak kolay degildir
bunu bizde biliriz. Ama Yurdun, sizin ve torunlarimizin
selahi icin siz vermeseniz de biz alacagimizi alacagiz.
Son olarakta sunu bildirmeliyim ki kurmakta oldugumuz ordu
ne Enver Pasanin Kars'ta dondurdugu ordunun nede Yemene
gidipte gelmeyen ordunun akibetine ugrayacaktir. Kurtulusumuz
bu ordunun kurulmasiyla mevcuttur. Allah, milletimizin ve
ummet-i Muhammedi'n yar ve yardimcisi olsun. Kumandanin
sozleri ahalinin ofkesini biraz dindirmisti. Dinen ofkenin
altinda onlarca ofke yatiyordu. Kumandan son sozlerini soyledi.
-Simdi hepiniz muhtarinizin ve imaminizin yardimcisi olun.
Onlar kayit islemlerini evlerinize gelip yapacak. Mesele
boyle kapanmisti. Once evlerin listesi cikarildi. Sonrada
her evden bir-iki delikanli orduyla girdi. Muhammedi'nde
kaydi yapilmisti. Birkac gun sonrada Muhammet ve akranlari
savas denen o kanli kaosun gobegine dogru yola ciktilar.
Artik analar,babalar, yarlar ofkeyle dolmus bir merakta,
evlatlar ise yasam denen ucurumun tam ucundaydilar. Rabia
Ana ne zaman eskiyi hatirlasa aglardi. Guzel gunleri hatirlamak
onu daha cok uzerdi. Cunku guzel gunler Muhammed'in gittigi
gun olmustu. Hepsi Muhammed'in donusuyle tekrar dirilecekti
ama Muhammed geri gelecekmiydi.? Gozyaslari akmaya devam
ediyordu. Fistanindan cikardigi, basma bir mendille gozyasini
sildi. Ayaga kalkti. Duvar dibindeki gul agacina dogru ilerledi.
Nasirli sert parmaklari ile gullerden bir tanesini kopartip
tum gucuyle kokladi. Sanki Muhammed'in yanaklarini kokluyordu.
Koku o kadar hosuna gittiki gulleri demetleyip evin icine
koymaya karar verdi. Belki Muhammed'in kokusu evin icine
yayilirdi. Gulleri kesmek icin mutfaga gidip keskin bir
bicak aldi. Tekrar gul agacinin basina gelerek, duzenli
bir sekilde gulleri kesmeye basladi. Kesmis oldugu gulleri
bir demet halinde, yariya kadar su doldurmus oldugu genis
agizli toprak destinin icine atti Destiyide salonun icindeki
tahta sofranin uzerine koydu. Sonrada kapinin onundeki hasir
mindere oturdu. Rabia Ana'nin icinde bugun garipmi garip
bir his vardi. Zaman hic gecmiyordu sanki. Daha dogrusu
zaman gecmek icin birseyler bekliyordu. Agaclarin yapraklari
ruzgar esmesine ragmen hisirdamiyordu. Kuslarin otusleri,
kopeklerin havlamalari susmustu. Gunes yakmiyordu, daglarin
basida tutmuyor. Diger gunler coluk cocuk yollarda kedi,
kopek kovalarlardi. Bugun cocuklarda ortalikta yoktu. Gun
sikiciydi. Rabia Ana, salona, dun oglen destiye koydugu
gullere bakmaya gitti. Guller solmamisti. Koparildiklarindaki
gibi taptaze, kipkirmiziydilar. Gullerin kontrolu bittikten
sonra Rabia Ana tekrar kapiya cikti. -5- Hasir minderin
uzerine oturdu. Bir ses, bir patirti, bir gurultu duymak
istiyordu ama nafile. Ortalikta ne bir ses nede bir nefes
vardi. Rabia Ana, Muhammet gitti gideli sessizlige dusman
olmustu. Ne zaman ses soluk ortadan cekilse, Rabia Ana'nin
gozlerinden ruhuna dogru yuruyen kara bir dusunce yumagi,
Rabia Ana'ya kocaman bir intihar duygusu hediye ediyordu.
Eger intihar edene cennet haram olmasaydi bir dakika bile
durmazdi. Dis kapinin ardindaki duvarda asili olan cifteyi
eline alir, namluyu cenesinin altina yerlestirir basardi
tetige,. Sonra kefene sarili bir kadin cesedi ve bin tane
umut, derin bir cukuru boylardi. Gene sabah oldu. Gunes
cikti, isiklar sacildi. Her yer aydinlandi. Rabia Ana'nin
ruhu haric. Ortalik dunku gibi sessizdi. Rabia Ana'nin icinde
bir sessizligin bozulacagina dair bir his vardi. Hislerinde
de yanilmadi. Arka sokaklardan guclu bir ugultu, sesli adimlarla
evine dogru ilerliyordu. Ugultu ilerledikce Rabia Ana'nin
meraki artiriyordu. Ugultunun Rabia Ana'nin evine varmasi
kisa surdu. Mahalleli bir araya toplanmis, gozlerindeki
tedirginlikle karisik mutluluk ile acele adimlar ile yuruyorlardi.
Rabia Ana'nin kapisinin onune gelen gruptan bir kisi Rabia
Ana'ya bagirdi. -Rabia Ana, selam un aleykum. -Aleykumselam.
Hayirdir insallah, Nereye boyle telasla Ayni kisi gulumseyerek
sordu -Duymadinmi Ana? -Neyi -Askerler terhis olmus. Gara
gelecekler. Belki de gelmislerdir. Acelemiz bundan. Sende
Gara kos Allah izin verdiyse Muhammed'in gelmistir. Rabia
Ana bu sozleri duyar duymaz, ruhunda cakan simsegin etkisiyle,
muhatabina tek kelime bile soylemeden, bahce kapisindan
hizla cikti. Kosuyordu. Arkasindaki grubu geride birakti.
Bir ara ayagi tokezledi ve tozlu kaldirimin uzerine yuz
ustu dustu. Vucudunda olusan aciyi umursamadan kosmaya devam
etti. Bir an bile durmadan kosuyordu. Ne agindaki tokezlemeler,
ne cigerlerindeki tikanma kosmasina engel oluyordu. Kosarken
ruhunun derinliklerindeki celiskili umuda yenilmemeye calisiyordu.
Ruhundaki yuzlesme yamandi. -Muhammed'im gelmismidir.? Gelmistir,
gelmistir. Ama ya gonderdigim gibi gelmemisse. Kolunu, bacagini,
kasini, gozunu topraga birakmissa. Amaan varsin, sakat donsun.
Yeterki donsun. Eli ayagi tutmuyor olsada ben ona bakarim.
Fatma'm ona bakar. Ama ya gelmemisse, Bedenini topaga ruhunu
ahrete gondermisse. Ben o zaman ne yaparim Allah'im. Canima
kiymazmiyim. Ama yok. Her duamda " donsun Muhammed'im
baska bir sey istemem" derdim. Allah su aciz kulunun
istegini gerimi cevirecek. Onun gucu her seye yeter. Gelmistir.
Muhammed'im gelmistir. Hem de gittigi gibi gelmistir. Erzincan
Gari tiklim tiklimdi. Evlatlarini savasa gondermis analar,
babalar ayni umutla, gozlerini dort dondurerek evlatlarini
ariyorlardi. Evlatlarini uzaktan gorenler once bagira bagira
sukrediyor, sonra hizli adimlarla evlatlarina kosuyor, sonrada
butun ozlemleriyle sarildiklari evlatlarina sevkat dolu
opucukler konduruyorlardi. Evlatlarini bulamayanlarda hayatlarinda
tatmis olduklari bu en buyuk hayal kirikliginin, ruhlarinda
birdenbire acmis oldugu o kapkara duyguyla baslarini one
egip usul usul geldikleri yere dogru yuruyorlardi. Rabia
Ana'da -6- basini one egip yuruyenlerdendi. Gozyaslari icinde
yururken ruhundaki celiski ile sohbetine baslamisti. -Gelmedi.
Muhammed'im gelmedi. Dirisini gondermediler, bari olusunu
gonderseler de mezari yani basimda olsaydi. Onu babasinin
yanina gomer, mezarinin basindan da ayrilmazdim. Eyy Allah
lanet edesiceler. Eyy insafsizlar. Bari mezarinin yerini
soyleseniz de, mezarina gidip icinde yattigi topraga elimi
yuzumu sureydim. Allah, Muhammed'imi elimden alanlara da
Muhammed'ime kursun sikanlara da gun yuzu gostermesin. Karilari
daga, cocuklari dara dussun. Allah'im sen buyuksun ne olur
lanetini insafsizlardan esirgeme. Ne olur Allah'im. Ne olur.
Eve yaklasmisti. Adimlari yavas, basi ondeydi. Muhammed'in
gelmedigini Fatma'ya nasil soyleyecekti. Tazecik kahrolacakti.
Aslan gibi eri gitmis, donmemisti. Bahce kapisindan iceri
girdi. Agir agir duvar dibindeki kirmizi gullere dogru yurudu.
Bir tanesini kopartip kokladi. Sonrada kopardigi gulu yere
firlatti. Evin icine girdi. Fatma gorunurlerde yoktu. Belki
o'da Gar'a gitmisti. Ama yok, Fatma kaynanasindan izin almadan,
bahceye bile cikmazdi. Herhalde buralarda bir yerlerdeydi.
Zaten Rabia Ana Fatma'yi gormek istemiyordu. Getirdigi,
kotu haberdi, kolay kolay verilmezdi. Yorgun haliyle evin
icindeki divana uzandi. Birkac gun once destiye koymus oldugu
gullerin solmus oldugunu gordu. Solmus guller acisini artirdi.
Aglamaya basladi. Uyumak, bir anligina bile olsa olanlari
unutmak istiyordu ama uyuyamiyordu. Zaten uyusa da, acilar
ruyasinda bile Rabia Ana'yi rahat birakmazdi. Arka odadan
sesler geliyordu. Birden dusuncelerini kesti. Dikkatini
arka odadan gelen fisiltilara verdi. Hizlica yerinden kalkti.
Arka odaya dogru hizli ve sessiz adimlarla yurudu. Kapi
acikti. Ses cikarmadan, kapi agzindan iceriyi seyretti.
Yatakta iki kisi hareket etmekteydiler. Yataktakilerin uzerlerini
yorgan kapattigi icin Rabia Ana, yataktakileri tanimakta
gucluk cekiyordu. Fatma'yi sesinden tanidi. Yataktaki erkegi
de taniyamadi. Bu olay Rabia Ana'yi deliye cevirdi. Bu kadar
derdin uzerine birde gelininin kahpeligi eklenince, Rabia
Ana delirmedigine sasirdi. Fatma Muhammed'in uzerine gul
koklamis aile serefini yerlere calmisti. Muhammed, gurbet
ellerde kefensiz, tabutsuz yatarken, Fatma elin erkekleriyle,
gununu gun etmisti. Rabia Ana simdi hangi derdine yanacakti.
Muhammed'inin donmedigine mi, gelininin kahpeligine mi,
serefinin topraga batisina mi. Yanacak cok sey vardi ama
vakit aglayip inleme vakti degildi. Once yataktaki serefsizlerin
cezasi verilmeliydi. Namussuzlara verilecek ceza, olumden
asagi olmazdi. Rabia Ana, icindeki atesle, ses cikarmamaya
dikkat ederek, usulca, dis kapinin kenarindaki duvarda asili
duran cifteyi aldi. Ortasini kirip icine bakti. Tufek doluydu.
Tufek elinde, odaya dogru ilerledi. Kapi agzinda durup,
nisan aldi. Eli titremiyordu. Ilk kursunu Fatma'nin uzerine
cikmis olan serefsizin basina sikti. Silah sesiyle, serefsizin
basinin dagilmasi bir oldu. Sira Fatma'daydi. Fatma gozlerini
onundeki manzara'nin vahsetiyle soka girmis bagiriyordu.
Rabia Ana, Fatma'nin basina nisan aldi. Fatma'nin sozlerine
beddua ile bile karsilik vermeden, tetige basti. Fatma'nin
surati darmadagin olmustu. Rabia Ana rahatlamisti. Namussuzlari
oldurdukten sonra, kapi agzina yaslanarak, odadaki kanli
manzarayi birkac saniye seyrettikten sonra cesetlere dogru
ilerleri. Once kahverengi yorgani bir cirpida, cesetlerin
uzerinden kaldirip atti. Manzara korkunctu. Fatma ve uzerindeki
adam cirilciplakti. Bu manzarayi -7- goren Rabia Ana yaptigi
ise cok sevindi. Ona gore dunyada islenmis hicbir cinayet
kendi isledigi cinayet kadar hos, kendi isledigi cinayet
kadar kutsal degildi. Gozlerini Fatma'nin ustundeki adamin,
arkasi delinmis kanli basina cevir di. Dudaklarindan "Mekaniniz
cehennem olsun" bedduasi dokuldukten sonra, Fatma'nin
uzerindeki adami, omuzundan tutarak cevirdi. Beynini, dagittigi
adamin yuzunu gorunce gozleri karardi, nutku tutuldu. Once
"Oglum" diye haykirdi, sonrada basini kendini
bilmez bir halde, arkasindaki duvara vurmaya basladi. Hem
basini duvara vuruyor, hemde deliler gibi agliyordu. Birden
durdu. Yere atmis oldugu tufegi tekrar eline aldi. Ortasini
kirdi. Tufegin icindeki bos fisekleri atti. Fatma'nin ceyiz
sandigini hizla acip, icinden bir fisek aldi. Fisegi tufege
yerlestirdi. Ortasi kirik tufegin ortasini tekrar birlestirdi.
Namluyu cenesinin altina dayadi. Agliyordu. Yataktakilere
son bir kez daha bakti. Gozlerini yumdu. Tetige basti. Bu
sene Erzincan'in sicagi yamandi. Insafsiz Gunes, daglari,
ovalari, golleri cayir cayir yakiyordu. Onlarin bahcesindeki
gul agacida.